Her yıl 8 Mart’ta kutlanan Dünya Emekçi Kadınlar Günü, sadece çiçeklerin verildiği, güzel sözlerin söylendiği bir gün değil; tarihsel bir direnişin, mücadele ruhunun ve adalet arayışının sembolüdür. Bu gün, kadınların sadece kadın oldukları için karşılaştıkları eşitsizliklere, adaletsizliklere ve sömürüye karşı verdikleri onurlu mücadelenin bir yansımasıdır.
Tarihsel Arka Plan: Bir Fabrikanın Küllerinden Doğan Direniş
8 Mart’ın kökeni 20. yüzyılın başlarına, sanayileşmenin hızla arttığı, işçi sınıfının ağır şartlar altında çalıştığı bir döneme dayanır. Kadınlar, bu dönemde erkeklerden daha düşük ücret alıyor, uzun saatler boyunca çalıştırılıyor ve temel haklardan yoksun bir şekilde yaşam mücadelesi veriyorlardı. Emek sömürüsünün zirve yaptığı bu yıllarda, kadın işçiler de seslerini yükseltmeye başlamışlardı.
Tarihe damgasını vuran olay ise 25 Mart 1911’de Amerika Birleşik Devletleri’nin New York kentinde meydana geldi. Triangle Gömlek Fabrikası’nda çalışan çoğu göçmen 123 kadın ve 23 erkek işçi, çıkan yangında yaşamını yitirdi. Bu trajedi, yalnızca bir iş kazası değildi; göz göre göre gelen bir felaketti.
Fabrika sahipleri, işçilerin dışarı çıkmasını engellemek amacıyla kapıları kilitlemişti. Yangın çıktığında kadınlar kaçamadılar, pencerelerden atlayarak canlarını kurtarmaya çalıştılar ama çoğu hayatını kaybetti. Bu olay, çalışma koşullarının ne denli insanlık dışı olduğunu gözler önüne serdi ve dünya çapında büyük bir yankı uyandırdı. Triangle Faciası, işçi hakları ve kadın hakları mücadelesinde dönüm noktası oldu.
8 Mart’ın Resmiyet Kazanışı
İlk kez 1910 yılında Danimarka’nın Kopenhag kentinde düzenlenen İkinci Enternasyonal’e bağlı Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda Alman sosyalist Clara Zetkin, 8 Mart’ın “Uluslararası Kadınlar Günü” olarak anılması önerisini sundu. Zetkin’in bu önerisi, kadınların siyasi haklarını savunma ve emek mücadelesini görünür kılma amacı taşıyordu. Öneri kabul edildi ve ertesi yıl, 8 Mart birçok ülkede ilk kez kutlandı.
Ancak bu günün resmi olarak tanınması zaman aldı. Birleşmiş Milletler, 1975 yılını “Kadınlar Yılı” ilan etti ve 8 Mart, uluslararası bir gün olarak kabul gördü. Türkiye’de ise 8 Mart, ilk kez 1921 yılında “Emekçi Kadınlar Günü” olarak anıldı. 1980 darbesiyle bir süre yasaklanan etkinlikler, 1984’ten itibaren tekrar kitlesel olarak kutlanmaya başlandı.
Neden “Emekçi” Kadınlar?
8 Mart yalnızca kadın olmanın kutlandığı bir gün değildir. Bu günün merkezinde “emek” vardır. Kadınların evde, fabrikada, tarlada, ofiste verdikleri emek, büyük oranda görünmezdir. Kadın emeği tarih boyunca sistematik olarak değersizleştirilmiş, yok sayılmış ya da sömürülmüştür.
Bugün hâlâ dünya genelinde kadınlar erkeklerden daha düşük ücret almakta, yönetim kadrolarında daha az temsil edilmekte, toplumsal cinsiyet rolleriyle sınırlanmakta ve şiddetin her türlüsüne maruz kalmaktadır. Dolayısıyla 8 Mart, bu eşitsizliklere dikkat çekmenin, toplumu sorgulamanın ve dayanışmayı büyütmenin günüdür.
Bir Günle Sınırlı Olmayan Mücadele
8 Mart, yılın tek bir gününe sıkıştırılmış bir kutlama değildir. Bu gün, yüzyıllardır süren bir mücadelenin simgesidir. Kadınlar hem emek mücadelesinin hem de özgürlük arayışının ayrılmaz bir parçasıdır. Bugün kadınlar sadece daha iyi ücret değil; aynı zamanda yaşama hakkı, ifade özgürlüğü, eğitime ve sağlığa erişim, karar alma süreçlerine katılım gibi temel insan haklarını da talep etmektedir.
Bugün hâlâ dünyanın birçok yerinde kadınlar, hakları için sokağa çıkmakta, örgütlenmekte ve seslerini duyurmaktadır. Eşit işe eşit ücret, toplumsal cinsiyet eşitliği, şiddetin her türüne karşı mücadele, bakım emeğinin görünür kılınması gibi birçok talep, kadın hareketlerinin ortak gündemindedir.
Sonuç Yerine
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, unutulmaya yüz tutmuş bir yangının küllerinden doğan bir direnişin sembolüdür. O gün hayatını kaybeden işçi kadınların anısı, bugünün kadınlarının mücadelesinde yaşamaya devam etmektedir. Bu nedenle 8 Mart, ne sadece bir “kutlama” günüdür, ne de yalnızca güzel sözlerin dile getirileceği bir takvim yaprağıdır. 8 Mart, direniştir, dayanışmadır, adalet arayışıdır ve en önemlisi, her kadının yaşam hakkının, emeğinin ve kimliğinin eşit biçimde tanındığı bir dünya özlemidir.
Bugün, geçmişte yaşananları unutmadan; daha adil, daha eşit ve daha özgür bir gelecek için sesimizi yükseltme günüdür.

